28 Nisan 2012 Cumartesi

Sen de mi muavin?

  Muhterem günlük; görüşmeyeli hain kuşlar kulağına neler fısıldadılar? Özgürlük imgeli kuşlar neden manidar bir şekilde fısıltılarla salvet ettiler kulaklara? Neyse be günlük,bana bir şey duymak pek nasip olmuyor şu sıralar. Gördüklerim de diğer duyu organlarına sirayet ettirilmiyor.
    Sayın günlük, son beş altı yıldır o kadar çok yolculuk ettim ki artık yol çizgilerinden sıdkım sıyrıldı. Hatırladığıma göre ilk şehirler arası otobüs deneyimlerimde bu bagaj fişi olayını çok ciddiye alıyordum. Evet bagaj fişi, hani muavin koltuk numaranı sorup, cevabınına istinaden numarayı yazdığı yapıştırıcılı kağıtların birini çantanıza yapıştırıp diğerini de size uzattığı şey. Ben de o fişi kemali ciddiyetle alıp cüzdanıma kaybolmayacak şekilde koyar fakat bir kere bile çantamı o fişi göstererek almazdım, alamazdım. Şu güne kadar da alan görmedim.
    Otobüsler çok kimsenin kinini kazanmış araçlardır. TDK bile çokoturgaçlıgötürge gibi argo ve küfür içerikli bir kelime ile otobüsleri itibarsızlaştırmaya çalışmış. Herneyse otobüslerin bir özelliği de muavinlerin ve şoförlerin kendine has davranışları ve hiyerarşik düzenleridir sayın günlük. Muavin size her ne kadar 'beyefendi' , 'hanımefendi' diye hitap etse de sesinde bir hakir görme tiksinme vardır. Oraların efendisi odur, aşırı geniş yetkileri vardır. O muavin ki otoritesi sarsılma tehlikesi ortaya çıkınca otobüsün daracık koridorunda sıkı yönetim ilan etme gücü ve yetkisini kendinde bulur değerli günlük. Hatta sorun çıkaran bireyi gözünün yaşına bakmadan yol kenarında bırakabilir ve 'git nereye şikayet ediyorsan et' diyerek bizim hükümetlerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini takmayışı neviinden ülke geleneklerine gönderme yapabilir.
     Otobüsler parayı verenin düdüğü çalabilecekleri yerler değildir canım günlük, bir yerden bir yere en az hasarla ulaşabildiğin için düdük öttürebileceğin yerlerdir.
    Yaa, sayın günlük bazen dertlerden alkol tüketip kafa bularak kurtulunur, bazen de dertler kafa yapar alkolden kurtarır. Çaylar höpürdetilir, nazarlar hışımla dolanır ortalıkta. Kuşlar ötünce özgürlük biter, kuşlar susunca huzursuzluk başlar; en nihayet denge bulunur yahut bulunmaz...
     Neyse sayın günlük bey ben kaçayım artık, otobüsten geçinenler haklarını helal etsin ya da etmesin ama çayın keyif vermediği ender yerlerden biri olarak nasiplerine ne düşerse o olsun artık.

    -Muavin bey bir su alsak.
    -Su kalmadı hanımefendi.
    -Hiç mi yok?
    -Üff snnane be slk .s
    - Sen de mi muavin?

   

25 Nisan 2012 Çarşamba

nerelere gideyim?

   Muhterem günlük; seni fazla yalnız bırakmayayım dedim. Vakitsiz,habersiz gelen misafir gibi yersiz bir burukluk yaşatıyorum galiba. Ne yazık ki kalem de klavye de benim insiyatifimin uzantıları.
    Sayın günlük reklam sanattır,iyisi kötüsü olmaz,içkisi sigarası da yoktur. Koynuna girmeden izin istemek gibi hoş özelliklere de sahip. Yani sınır tanımıyor anlayacağın. Zaten medeniyet sınırın kaldırıldığı alanlarda özgünlük kazanır, di mi?
      Biliyorsundur belki cips üreticileri sayesinde Hollywood boğazımızda kaldı. Adamın kalbine giden yol midesinden, midesine giden yol da cinsel organlarından geçmesi mucibince beynimize iç dış yıkama yaptırıldığı reklamlara maruz kalıyoruz. Amaç cisp tüketimiyse reklam zaten cipsin kendi tadı değil midir bea? Kaç kişinin reklamlardan etkilenip de kola içtiğini gördün sayın günlük? Karpuzu reklamı var diye mi yiyoruz yani? O zaman amaç farklıdır sanki. Cips değilse nedir biliyor musun günlük, edebiyattır,sanattır. Sanat sanat içinde inception'dır  ki bunu bi kenara yaz.
    
    -Niye gittin nerelere gittin megan fox
    -Nerelere gideyim ben sen yanımda olmayınca
    -Üff snne be slk .s


22 Nisan 2012 Pazar

yolluk babında

   Muhterem günlük; sana bir süre yazamayacağımı zannettiğimden ötürü yolluk olaraktan iki kelam edeyim dedim.
    Bugün uçurtma uçurdum. Evet o çıtaları kuyruğu filan olan şey. Havalanması için rüzgara karşı depara kalktığın naylonlu şeyden-laylon değil,lütfen-.
    Neyse ittire kaktıra havalandırdık mübareği semaya. Keyif vakti geldi sonrasında nitekim. Hatta huzur vakti -yok huzura doğru!-. Çimlere uzanıp bir elinde gergin ipin varlığını hissetmek,arada göz kapağını aralayıp uçurtmanın süzülüşünü seyreylemek, budistlerin kafalarını kazıyıp,aç sefil bir hayatı kabullenerek elde ettikleri hazzın ve yükselişin fazlasını sağlıyor sanki. Nasıl kıyaslayabildiğimi sorarsan sayın günlük,hiç benim uçurtma uçururkenki halim kadar mutlu, turunculu, kel bir adam görmediğimi ifade ederek başlar ve devamını getirmeye lüzum da duymam.
    Sayın günlük YGS'de -artık kimse YGS sınavı demiyor,bu kadar mı robotlaştık bre?- hayli çok arkadaş sıfır çekti. Sayılara takılmazsak,çekme eyleminin ne denli zavallılık içerdiğini anlayabiliriz. Kötü bir durumdayız ama daha kötüye de olabilirdi elbette...
    Televizyondaki uzmanlar gerizekalı olduğumuzu söylemeye nedense utanıp,'Türkçe sınavı çok zordu yeea' filan demeye başladılar. Allah aşkına be günlük, salak olma hakkımızı engellemesinler artık. Büyük bir milletin yetersiz evlatları olarak dünya karşısında onurumuz kırılırken 'gerizekalı' olma bahanesine tutunabilme hakkımızın değeri bilinmelidir canım günlük.
   Görüşmek ümidiyle sayın günlük...

mesireye salınan ıslak koyunlar

    Muhterem günlük; kelimeler haindir. Bilmem ne kodlarından oluşan bir internet sayfası olarak muhteremliği neden hakettiğini düşündürürler sana. Herneyse iyisin,cansın. Arada gaza gelip sana hergün hergün kelimelerle işkence ettiğimin farkındayım. Fakat sayın günlük bundan sonra öfke bize uysallık sana,suçlamak bize katlanmak sana...
    Piknik yapmak, gündelik akışa 'one minute' açılımı yapmak manasına gelmeye başladı son zamanlarda. Stres attıracağına stres artırıyor mübarek. Mesireye yollanacak aile yahut arkadaş tayfası sabahın bir saatinde yer kapmak azmiyle yola çıkmasıyla garabet silsilesi başlıyor dostum. Haftasonları, öğlen saatlerine kadar yatabilmek için icad edilmiş en muhteşem Avrupa ürünüdür. O malum yanlış batılılaşma en acı zalimliğini bu naktada yapmıştır sanki.
   Herneyse;sabah uyandın, mangalı,semaveri,eti,köfteyi hazırladın,arabaya şafak sökmeden binip mekana ulaştın. Yer bulup öğlene kadar uyumaya hak kazandın demektir o zaman sayın günlük. Sonrasında yemeği çayı taam edip keyifle göbeği kaşıyabilir yahut hazır bulunan top ile mekana göre uygun oyunlar oynayabilirsiniz. Fakat Allah'ında bir planı vardır ve o gün akşama kadar bahar yağmurlarının gazabına uğrarsın ki tühtür,vahtır. Hayat acımasızdır,vahşidir hatta 'survival of the fittest' tır be dost.
   İşte böyle sayın günlük. Anılar yağmura tutuldu, ben de senin canını sıkmaya bahane bulmuş oldum. Hayatta mutlu olmak istiyorsan başkalarıyla dalga geçmeyi öğrenmen gerekir. Çünkü illaki sizden kötü durumda biri vardır ve bunun sorumlusu siz olmadığınızdan yaptığınız hareketler ahlaka mugayir sayılmaz.
    Haa bu arada küfür etmeden geçmek istemeyeceğim 'yol kenarlarında bir küçük tostu üç liraya satan adam'ları da buradan anarım. Anarım çok iğrenç bir kelime,hani söylemesi filan...

21 Nisan 2012 Cumartesi

nietzsche'e akasya durağı izletmişler ille de vatanım demiş

   Muhterem günlük; emperyalist hırslarla bir ülkeyi gözlemleyip herhangi bir sömürülecek zenginliğe rastlayamayan batılı devlet gibiyim. Canım sıkılıyor anlayacağın. Nasıl yemek yemek için acıkmak gerekmezse sıkıntılı olmak için de neden gerekmiyor galiba.
    Bugün yapacak bir şey bulamayıp televizyona daldım be günlük. O kadar aşağılamama rağmen Akasya Durağı izledim. Kendimi kirlenmiş hissediyorum ve kirlenmek güzeldir belki de, hem benim suçum ne lan?
   Başlarda radyosu açık kalmış arabanın aküsünün boşalması gibi beynim ıssızlaştı, hatta bi ara güldüm mü ne? Şu an düşünüyorum da vakit iyi geçiyordu sanki. Karate filmi sonrası arkadaşımla dövüşme isteği bu diziden sonra banka soyup,adam kaçırılan bir taksi durağında çay içme isteğine evrildi. Bilirsin çayı sever saygı duyarım, üstelik çay manadan ırak aksiyonlar silsilesi arasında höpürdetiliyorsa daha ne isteyim.
   Aksiyon filmi demişken bu Bond serisi İstanbul'da çekiliyormuş. Tarihi mekanlardaki Asırlık ağaçların kesildiğini bir takım mübarek insanın eyleminden öğrendim. Turizm bakanlığı tanıtım adına gereken yıkımı yapabilmelerinin arkasında duruyormuş falanmış filanmış. E be sevgili günlük ülkemi başkaları gezecek diye nedir bu çırpınışlarımız. Tamam turizm iyi para getiriyor lakin fakir ama gururlu olma düsturunun hiç mi pahası kalmadı? Ne bileyim Antalya el değmemiş kalsaydı da kendimiz ıssız ve muhteşem koylarında güneşlenmese miydik? Bilmem kaç yıldızlı oteller gözümde doğal bir kumsalın kum tanesinden daha değersizdir sanki. Hem ben güzele güzel demem arabesk rap sevmedikçe.
   Son cümlemden dolayı bir süre utanma molası vermem gerekecek sayın günlük. Kendine iyi bak suya çamura bulanma e mi...
  

20 Nisan 2012 Cuma

eli öpülesi sayfalara

   Pek muhterem günlük; sen kendini beğenmiş bir tecrübenin ve yetmişlik ihtiyarların çok da umursanmayan anlatma iştiyakının zülmüne uğruyacaksın. Ve ben kelimelerin işkencesi sansür zırhlarını yırtarken ayaklarımı uzatıp çayımı höpürdetmeye başlayacağım. Evet höpürdeteceğim. Zaten, eğer bir şeylerin isyanını yudumlayacaksam bu çay höpürdetmenin ayıplanmasına karşı olurdu.
   Galiba sen üzerlerinde kurşun kalemlerin iç gıcıklatıcı bir cıyaklamayla masaj yaptıkları dosya kağıtlarının beddualarının muhattabısın. Artık parmakların klavyelerle yaptıkları sanal acıların fotoğrafı olacaksın.
   İki parmağının arasındaki çiviyi ellerine vurmadan duvara gömen ustanın yüz ifadesini takınarak kablosuz farelere tıklayan çocukların nikbinliğiyle soruyorum sana: halinden memnun musun? Beni sorarsan kendimle baş başa kalmanın burukluğunu yaşıyorum. Öyleki beni görsen yüzün limon yalayan birini görmüşçesine ekşir. Tamam, yalnızlık ergenlere mahsustur ama hangi insan gençliğini özlemez ki? 
  Sıradan biriyim sıradan bir yaşantım ve maalesef sıradan bir gazoz kapağı açacağım var.  Değerli günlük; yazarlar, şairler, ressamlar ve oto tamircileri yani sanat erbabı hep anormal geçmişlere sahip, gençliğinde çile çekmiş olmak noktasında birleşirler. Sanırım bu çılgın insanlar mafyalaşmış ve sanatı kendi tekellerine almak husunda hepimizi salak yerine koyuyorlar. Salak yerine konmak, evet bu da sıradan insanların acılı geçmişidir sanki. Etiketlerle anılıp kamplara ayrılan her grup geri kalan amaçsızca dolaşan herkesi salak yerine koymak için bahaneler bulurlar. Ve bu bahaneler bu grupların isimleridir aynı zamanda: edebiyatçılar, siyasetçiler, sanayiciler ve oto tamircileri...
     Sayın günlük, anlıyor musun bilmem ama artık insanlara ideallerin onların IQ puanlarını artırmadığını söylemem gerekiyor. Çayımın demli son kısmını da höpürdetirken canımın bir şeyler söylemek istemesi, simitçilerin simitlerine garip sloganlar bulup çığırtkanlığa girişmeleri neviinden bir ihtiyaç oldu ve sen benim dilimin üstündeki duyu almaçları olacak gibi görünüyorsun...
       Saygılarla, elinden öperim...