21 Ağustos 2012 Salı

absürd komedi

   Mrb cnm. Leyla ile Mecnun, İşler Güçler gibisinden güzide dizilere neden absürd komedi denildiğini anlamam, belkide mahremle namahremin karıştırılması gibi bir şey. Bence asıl absürd komedi Çocuklar Duymasın tarzı şeylerdir. Bilemedin aç haber izle...
   Malumun olimpiyatlar filan vardı, sonra bayram oldu ve bunları yazarken de bitiyor. Tüm bunlar olurken Suriyeydi, Şemdinliydi, terördü, oydu buydu falan da devam etmekte. Trafik kazalarını, aile facialarını, deprem gerçeklerini ve hatta utanmadan 150 yıldır devam ettirdiğimiz ilerici gerici muhabbetleri bile var. Trafik çilesi, siyasi davalar, henüz başlayan süper lig gerilimi ve hatta Akasya Durağını da bu keşmekeşe katalım. 
  Tüm bu saydıklarımın misliyle varlığından hemfikiriz herhalde. Bunların çoğunu ortalama bir medya kurumunun siyasi görüşünden geçip ekrana gelmesiyle öğrendiğimizi de kabul edelim. Komplo teorilerine de bi göz atmışızdır zaten. Kahvede yahut cafede de iki üç laf kulağımıza takılmıştır elbet. Twitter şövalyelerinin gazıyla kan vermeye filan da gitmissindir sen hatta.
   ... 
    Sahi tüm bunlar sadece bana mı katlanılması gereken şeylermiş gibi geliyor günlük? Tamam, ortalama bir amerikalı kadar salak olmamamız lazım ama gerçekleri gündelik şeylerin altına atıyoruz sanki (amerikalılar hakkında bildiklerim dedikodulardan ibaret, haklarını helal ederler inşallah). Gündelik şeyleri kafamızda ilkokuldan kalma çöplerin yanına yığmaya çalışıyoruz. Olmuyor haliyle. Bir hafta öncenin gazetesini okuyunca bile 'neler olup bitmiş allallahh' deyu balık hafızalılaşan halini farkediyorsun. 

-  Özet: hayat bir karikatürse nerde benim hunim? -

9 Ağustos 2012 Perşembe

tüm mesele lahmacunda: olmak ya da ne bileyim ben

  Değerli günlük; Necip Fazıl gibi çile çekmek istedim, içim gıdıklandı, güldüm. Cemil Meriç gibi vardiya gözcüsü olmak istedim, üşendim. Şeyh Şamil gibi savaşmak istedim, yemedi. Marks gibi kalabalıklara yön vermek istedim, sürüye kapıldım. Kemal Sunal gibi güldürmek istedim, fıkrasına gülünmeyen adam gibi kaldım. Mehmet Akif gibi delikanlı olmak istedim, kendim bile inanmadım. Baktım olmayacak sıradan biri olmak istedim, kendime bile tümör gibisinden bir çıkıntı gibi gözüktüm, olmadı.
   Neticede mala bağladım sayın günlük. Çay içip bir şeyler karalayan ne idüğü belirsiz biri oldum. Mutsuz da değilim mutlu da. Tüm bunlara rağmen belirsizliğin içinde de değilim. Rahatım ama huzurlu değilim. Arayış içindeyim herhalde. Arayış demişkene kebapçıyı lahmacun için arıyorum. Görüşmek dileğiyle...

2 Ağustos 2012 Perşembe

bir hastane anısı

  Değerli günlük; köpekler kıs kıs gülerken insanlar boş boş konuşuyor. İnsanlar sustuğunda ezanlar okunuyor ve köpekler boş boş havlıyor. Anlayacağın Ramazan ayındayız. Ama anlatmak istediğim konu bu değil.
   Bugün gözlerim bayağıdır kanlı olduğundan ve başı ağrıdığında sinirinden adam öldüren seri katil gibi bir hal aldığımdan bi doktora gideyim dedim. Göz doktorları tıp dünyasının beyin cerrahlarından sonra en karizmatik ve cool insanlarıdır. Fakat aldıkları aylık maaş beyin cerrahların günlük harçlıklarına tekabül ettiğinden halktan kopmamış insanlardır, severiz kendilerini. Hem bir dahiliyeciye oranla daha az hayattan bıkmış olmaları gittiğinize gideceğinize pişman olmadan şifamıza kavuşmayı sağlar.
    Herneyse ben uslu uslu sıramı beklerkene karşımdaki yerin psikiyatri muayene odası olduğunu farkettim. Kapısında doktor 'cumaya gittim döncem' gibisinden 'filanca doktor benim.bugün izin aldım bilgilerinize efendim' yazdırmış veya yazmış. Graffitti tarzı bir yazıydı hem de, ilginç tabii. İşte o sıralar yaşlı bir teyze bu kapının önünde dikilmeye başladı. Kıyafetleri olacak garabetler silsilesini haber veriyormuş zaten de ben o zaman farketmemişim. Sanki robdöşambır giyecekmiş ama yarı yolda vazgeçip örme hırkasını üstüne geçirmiş gibiydi.
   Neyse bu teyze kapıyı bir iki yoklayıp içeri girdi. Ve hiç kimsenin olmadığı odada birilerine dert anlatmaya başladı. Bu hal devam ederken benim sıram geldiğinden muayenemi olmaya yollandım. İşim biter bitmez merakın vermiş olduğu aptallık ile psikiyatri odasının kapısını araladım ve içeri bir iki adım attım -neden attıysam artık.-. Az sonra hastabakıcı olduğunu tahmin ettiğim bir abla içeri geldi ve teyzeyi bulmuş olmanın rahatlığıyla ciğerlerindeki nefesi bi çırpıda bırakırken orda olmamın garabetini sorgulamadan, sanki yıların delisi olduğum gözlerimden okunuyormuş gibi bana döndü ve benimle kimin ilgilendiğini sordu.
   Tabii bünye fatal error verdip mavi ekrana bağladığından kendimi ifade edemeyip erkekler tuveletine doğru ufak ufak kaçmak durumunda kaldım.
    İşte böyle sayın günlük. Kıssadan hissesine gelirsem merak insanı deli ediyür...

  Bu arada sokak sanatının el kol hareketi çekmekten daha iyi metodları olduğu müziğe başvurarak ifade etmem lazım buyrun.