29 Temmuz 2012 Pazar

haberler

   Değerli günlük; normalde haberleri izlemem. Olan kötü şeyleri, araştırmadan bilmeden olabildiğinde taraflı bir şekilde bize bir fotoğraf karesi olarak sunarlar. Zaten haber programlarının en esaslı iki işlevi toplumu olumsuz haberlerle paranoyak hale getirmek ve gerektiğinde gaz almak değil midir sayın günlük. 
   Herneyse iftar sonrası açık kalan televizyodan bir haber duydum ve haliyle buhranlara gark oldum. Şimdi sevgili bakanımız belki de hüsnü niyetle sınır kapısını teftişe gidiyor. Olması gereken bir şey, normaldir. Memurun birinin odasına basın mensuplarıyla paldır küldür dalıyor. Ve, o da ne, adam bilgisayardan oyun oynuyor! Tabi bakanımız göbeğinin elverdiği ölçüde adamı azarlıyor. Adamcağız o esnada boynunda olmayan kravatı sıklaştırmaya çalışıp bir yandan da porno izleyen ergen heyecanıyla bilgisayarına müdahale etmeye çalışıyor.


    Soru şu: sayın bakan ve basın mensupları belki de dünyanın en sakin sınır kapısında; odasına girdiğinde o memurun harıl harıl evraklara gömüleceğini filan mı düşünüyorlardı? Adamdan beklentileri neyse artık... İşin kötü tarafı basının -ki TRT den filan bahsediyoruz- bunu kötü bir şey olarak sunması ve adamın zaten küçük ve muhtemelen herkesin tanındığı bir şehirde ailesi ve tanıdıklarına rağmen imajının zedelenmesi. Solitaire oynamayan memur mu olur hem.
     Hırsızın hiç mi suçu yok dersen sayın günlük ben sana asıl hırsızlardan bahsedeyim. Madem bakanlar habersiz teftiş yapacaklar herhangi bir kışlaya ansızın gidip erlerle beraber yemek yesinler. Dibini de sünnetlesinler hatta. Veya maaşı on bin lirayı geçen müsteşarların filan odasına paldır küldür dalıp bilgisayarlarının ekranına baksınlar. Muhakkak ki onlar Solitaireden daha kaliteli oyunlar oynuyordur. Beraberce angry birds oynasınlar filan yani. Mesela Hatay'da polisleri dizen milletvekilinin odasını ziyaret etsinler o polislerle. O iğrençliğe sebep olan savcının tam olarak mesaisinde neler yaptığına bir baksınlar. Güneydoğuda askerleri şehit olurken paşalarının mayın tarlasında kaç puan yaptıklarına da bir göz gezdirsinler.
   
    Herneyse sayın günlük. Küfürsüz yazı yazabilmek zorlaşıyor onun için onsekiz yaş üstü bir blog açma fikrindeyim. Hayırlısı... 

26 Temmuz 2012 Perşembe

cacıktan bir anı

    Değerli günlük; sana neden değerli hitabında bulunduğumu buldum. Değerli diye bir köpek vardı çizgi filmde. Hah işte, neyse...
    Kolejde okurkene -nayır ted koleji değil, devlet koleji- her yatılı okul öğrencisi gibi yorum yapabilme yeteneğimizi yemekler ve yemekhane üzerine atıp tutarak kazanmıştık. Yemekteyiz programının v for vandetta neviinden isyankar tabanlı olanını düşün, onun gibi eleştirirdik. Neden mi? Küçük yaşta ev yemeğinden, anne sütünden kesilir gibi kesildiğimiz ve yabancı dünyanın nahoş tadlarına zoraki gurme olmak durumunda kaldığımızdan.
   İlkin yemekhanedeki aşçılar bamyayı görünce ekşiyen yüzümüzden alınıyorlardı. Sonraları onlar da hak verip okul idaresini suçlamaya başlamışlardı. 'Onlar listeyi veriyorlar biz de yapıyoruz' diye sıyrılmaya çalışıyorlardı. Herneyse.
   Okula vali, garnizon komutanı filan zevat gelince -zevat: malum bürokratları ifade maksatlı çok aşşağılayıcı bir tonda üstlerimizden duyduğumuz kelime- yemek o günlük güzel çıkardı. Dolayısıyla devlet büyüklerimize saygımız sonzuzdu.
    Yine vakitlerden bir vakit şehrin valisinin okula geldiğini duyduk. Son dersten çıkarken zaten aç ve bitap halde bulunuyorduk. Haliyle yemekhaneyi zor getirdik yüksek beklentilerle. Bir de baktık ki kuru fasülye-pilav ikilisi cacığın yanından sırıtıyor Değerli denen köpeğinki gibi. Meğerse vali yemeğe davet edildiğinde kuru-pilavı çok sevdiğini ağzından hunharca kaçırmış imiş.
    Yanlış olmasın kuru fasülyeyi severdik, saygı duyduğumuz bir yemekti -pırasaya nazaran- amma bir kızartma efendim bir döner. bir baklava da değildi beklendilerimizin aksine.
     Bizim okul mesaj kaygılı bir kurum olduğu için ''hayatta beklentilerin yüksek olmasın yiğen''i bu şekilde yaşamımıza sokmuştu. Ondan sonra okulda her pazartesileri kuru fasülye pilav çıkar olmuştu o günü yad etmek babında.
     Neyse günlük, sevgiler...

25 Temmuz 2012 Çarşamba

diktatörlük hevesleri

   Sevgili günlük; diktatör olsam ve elimde şekillendirmelik bir ülke ve halk olsa neler yapabileceğimi yazıyorum.

  - Herkese zorunlu olarak braveheart, kingdom of heavens filan izletirmek, beğenmedim diyenleri devlet memurluğuna almamak.


- Yabancı pop müziği devlet kontrolünde dinletirmek. Dinleyenleri mimlemek, tavuk çiftliklerinde tavukların tüylerini yolmayla ömürlerini çürütmek. Zira bir Demet Akalın bir Doğuş kolay mı yetişiyor, onu dinlesinler.
ahlaka mugayir,esprili ve hayata karşı bir duruşu var.bi rihannadan neyi eksik?


-Erol Büyükburç'un saksı olmadığının kanıtlaması için İsviçreli bilim adamı istihdam etmek.

- Takım formalarının üstüne 'Fanatizm size ve ailenize zarar verir' ya da 'Fanatizm spermlere zarar vererek can yakar' tarzı şeyler yazdırmak.


-Devlet memuriyetinin alabros tarzı saç kesimini yasaklamak yerine zamanının Galatasaray futbolcusu Jo tipi saçı zorunlu hale getirmek. Kellik durumlarındaysa, her kel memur için kelliğe çare bulamayan bir bilim adamını toplama kamplarına atmak.
jo


- Savaş uçaklarından atılan bombaların üstüne 'Bu da size kapak olsun' yazdırmak.


-coca colayı işte ne bileyim pepsiyi yasaklamak, Le cola olmadı yeni nesil kristal kolaya yönlendirmek. Yasağa uymayanları üç gün aç susuz bırakıp sonunda 6 litre ılık kola içme cezasına çarptırmak.


-Greenpeace tarzı örgütlere çevre yapmak amaçlı girmiş dikili bir dalı bile olmayan gençlere zorla ermenice öğretip, ermeni gençliğini mahvetmeleri üzere casus olarak yollamak.

- 'Fala inanma falsız da kalma' repliğini kullanan tüm dizi ve film kahramanlarını Somali korsanlarına kürek mahkumu olarak hediye etmek.

-Çocuğuna garip garip isimler veren -isimleri açıklayıp rencide etmek istemiyorum- ailelere zorla moğolca öğretilip Çorum yakınlarına bir moğol mahallesi kurularak halktan tecrit edilmelerini sağlamak.

-Sokakta sürtmekteyken aynı zamanda vatan kurtaran devrimcilere öncelikle okuma yazma öğretip sonra zorunlu olarak -en azından- komunist manifestoyu okutmak. Okumayı beceremeyenleri sibiryaya sürmek.

-Temel amacı toplanıp adam dövmek olan, pek dindar ve vatan aşkıyla dolu olduklarından biradan ağır içki içmeyen ülkücüleri Rio karnavalına gözü bağlı şekilde katılmalarını sağlamak ve nefslerine verdikleri değeri azıcık insanlara da vermeleri için ülke çapında dua etmek.
rio karnavalının en muhafazakar görüntüsünü yayınlıyorum.
-Zırt pırt aşık olup çevre kirliliğine yol açan ünlüleri ve hatta sıradan insanları bir stada sokup çevik kuvvet ekiplerince gülme gazına maruz bırakmak. Duyguları hala ölmemişse çelik joplarla çenelerinin ve ellerinin kırılması.

-Modern ergen edebiyatının Elif Şafak gibisinden üyelerini sahra çölüne atıp canlı çıkarlarsa gerçek hislerle yazdıkları bir iki satırı okumak.

-Haber sunarken bile 'az sonra' diyerekten reklam yapan medya kuruluşlarına renkli yayın yasağı ve saat on ikiden sonra kanalı İstiklal Marşı ile kapatma cezası.

-Reklamında 'tarafsız haber' geçen tüm kanalların yöneticilerinin ağzına noter huzurunda levye ile vurulması.

-Cicişler tarzı suni gübremsi insanları Atatürk Orman Çiftliğindeki hayvanat bahçesinde sergilemek.

-Laik bir yönetim olacağından her insanın akşam yatmadan önce kamera karşısında 'bugün Cyrano başkan için ne yaptın?' sorusunu yanıtlamalarını sağlamak.