26 Temmuz 2012 Perşembe

cacıktan bir anı

    Değerli günlük; sana neden değerli hitabında bulunduğumu buldum. Değerli diye bir köpek vardı çizgi filmde. Hah işte, neyse...
    Kolejde okurkene -nayır ted koleji değil, devlet koleji- her yatılı okul öğrencisi gibi yorum yapabilme yeteneğimizi yemekler ve yemekhane üzerine atıp tutarak kazanmıştık. Yemekteyiz programının v for vandetta neviinden isyankar tabanlı olanını düşün, onun gibi eleştirirdik. Neden mi? Küçük yaşta ev yemeğinden, anne sütünden kesilir gibi kesildiğimiz ve yabancı dünyanın nahoş tadlarına zoraki gurme olmak durumunda kaldığımızdan.
   İlkin yemekhanedeki aşçılar bamyayı görünce ekşiyen yüzümüzden alınıyorlardı. Sonraları onlar da hak verip okul idaresini suçlamaya başlamışlardı. 'Onlar listeyi veriyorlar biz de yapıyoruz' diye sıyrılmaya çalışıyorlardı. Herneyse.
   Okula vali, garnizon komutanı filan zevat gelince -zevat: malum bürokratları ifade maksatlı çok aşşağılayıcı bir tonda üstlerimizden duyduğumuz kelime- yemek o günlük güzel çıkardı. Dolayısıyla devlet büyüklerimize saygımız sonzuzdu.
    Yine vakitlerden bir vakit şehrin valisinin okula geldiğini duyduk. Son dersten çıkarken zaten aç ve bitap halde bulunuyorduk. Haliyle yemekhaneyi zor getirdik yüksek beklentilerle. Bir de baktık ki kuru fasülye-pilav ikilisi cacığın yanından sırıtıyor Değerli denen köpeğinki gibi. Meğerse vali yemeğe davet edildiğinde kuru-pilavı çok sevdiğini ağzından hunharca kaçırmış imiş.
    Yanlış olmasın kuru fasülyeyi severdik, saygı duyduğumuz bir yemekti -pırasaya nazaran- amma bir kızartma efendim bir döner. bir baklava da değildi beklendilerimizin aksine.
     Bizim okul mesaj kaygılı bir kurum olduğu için ''hayatta beklentilerin yüksek olmasın yiğen''i bu şekilde yaşamımıza sokmuştu. Ondan sonra okulda her pazartesileri kuru fasülye pilav çıkar olmuştu o günü yad etmek babında.
     Neyse günlük, sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder